top of page
Black And White Simple Personal Business Card_edited.jpg

Menfi tespit davasında ispat yükü

  • Yazarın fotoğrafı: Av. Nuri BAĞLARS
    Av. Nuri BAĞLARS
  • 2 Nis
  • 5 dakikada okunur
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/969 E. 2021/866 K.;

Yargıtay hukuk genel kurulu kararına göre menfi tespit davasında ispat yükü


GEREKÇE

Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:

Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.

Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.

Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.

Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.

Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.

İİK'nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.

İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.

Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.

Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.

Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer.

Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755). ( *Not: Senedin talili, karar metninin sonunda ayrıca tarafımızca açıklanmıştır.)

Borçlu bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukukî ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukukî ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukukî ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukukî ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmektedir.

Borçlu (davacı) menfi tespit davasına konu senedin teminat, hatır senedi olduğunu veya alacaklı (davalı) ya avans olarak verildiği iddiasıyla menfi tespit davası açabilir. Bu şekilde açılan menfi tespit davasında, kanıt yükü borçlu (davacı) dadır (Çavdar, 766).

Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı borçlu vekili dava dilekçesinde, icra takibine konu senedin oto kiralama sözleşmesinin eki niteliğinde olduğunu, oto kiralama sözleşmesinin son bölümünün boş olarak imzalatıldığını ve bu bölümün daha sonra doldurulmak suretiyle senede dönüştürüldüğünü, aracın kiralama bedelinin ödendiğini ileri sürerek takip konusu senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının iddialarının ispatının HUMK’nın 290. maddesi uyarınca senet ile mümkün olduğunu, kambiyo senedi vasfındaki bir senede karşı ileri sürülen iddianın senetle ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuş ise de, 19.03.2012 tarihli beyan dilekçesinde; müvekkilinden edindiği bilgiye göre senedin düzenleme amacının, davacı borçlunun müvekkilinin aracına verdiği zararı karşılamak olduğunu, müvekkilinin aracında meydana gelen zararın davacı borçlunun bilgisi ve sorumluluğu dahilinde gerçekleştiğini, davacının bu zararı ödemeyi kabul ve taahhüt ederek senedi imzaladığını belirtmiştir. İspat yükü kendisinde olan davacı borçlu, senedin teminat amacıyla verildiğini ispat edememiş ise de, davalı alacaklı vekili takip konusu senedin müvekkilinin aracına verdiği zararı karşılamak için teminat amacıyla verildiğini kabul etmiştir. Bu durumda mahkemece, davalı alacaklıya senet ile teminat altına alınan ve meydana gelen kazadan doğan alacak ve miktarını yasal delillerle ispat etme olanağı tanınmalı, alacağını ispat yönünde delillerini sunma imkânı verilerek sonucunda bir karar verilmelidir.

Hâl böyle olunca; mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Senedin Talili

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-821 E. 2019/58 K.

...Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK'nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir.

...Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK'nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK'nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.

menfi tespit davasında ispat yükü

bottom of page